NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
235 - (793) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا
عبدالله بن نمير.
ح وحدثنا ابن
نمير. حدثنا
أبي. حدثنا
مالك (وهو ابن
مغول) عن
عبدالله بن
بريدة، عن
أبيه؛ قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إن
عبدالله بن
قيس، أو الأشعري
أعطي مزمارا
من مزامير آل
داود".
[ش (أعطي
مزمارا من
مزامير آل
داود) شبه حسن
الصوت وحلاوة
نغمته بصوت
المزمار.
وداود هو النبي
عليه السلام.
وإليه
المنتهى في
حسن الصوت بالقراءة.
والآل في
قوله: آل
داود، مقحمة.
قيل: معناه
ههنا الشخص.
كذا في
النهاية. وقال
النووي: قال
العلماء:
المراد
بالمزمار هنا الصوت
الحسن. وأصل
الزمر الغناء].
{235}
Bize, Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Numeyr rivayet etti. H.
Bize, İbni Numeyr dahî
rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Mâlik (yâni
ibni Miğvel) Abdullah b. Büreyde'den, o da babasından naklen rivayet etti.
Babası şöyle demiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Gerçekden Abdullah b.
Kays'e yahut Eş'arî'ye Âl-i Davud'un mizmarlarından bir miz imâr veriimişdir.»
buyurdular.
236 - (793) وحدثنا
داود بن رشيد.
حدثنا يحيى بن
سعيد. حدثنا
طلحة عن أبي
بردة، عن أبي
موسى؛ قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم لأبي
موسى "لو
رأيتني وأنا
أستمع
لقراءتك
البارحة! لقد
أوتيت مزمارا
من مزامير آل
داود".
[ش (لو رأيتني
وأنا أستمع)
الواو فيه
للحال. وجواب
لو محذوف. أي
لأعجبك ذلك].
{236}
Bize Dâvûdu'bnü Büşeyd
rivayet etti. (Dediki): Bize Yahya b.
Saîd rivayet etti. (Dediki): Bize, Tâlha,
Ebû Bürde'den, o da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti. Demişki: Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ebû Musa'ya :
«Dön gece senin
okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin!... Gerçekden sana Âl-i Davud'un
mizmârlanndan bir mîzmâr verilmiş!» buyurdular.
İzah:
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu Fedâili'I-Kur'ân» da, tahrîc ettiği gibi Tirmizî dahî rivayet etmişdir.
Mizmâr: Esâs itibarı
ile kaval nev'inden bir düdükdür. Burada ondan murâd, güzel sesdir. Aralarındaki
benzerlik dolayısiyie mizmâr lâfzı, güzel sese istiare edilmişdir.
Filhakika Hz. Ebû
Mûse'l-Eş'arî 'nin son derece güzel ve yanık bir sesi varmış.
Âl: Zürriyet, çoluk
çocuk ve bir kimsenin tâbi'leri mânâsına gelir. Burada bu kelime mukham yâni
fazladır. Maksad doğrudan doğruya Peygamber Dâvûd (Aîeyhisselâm) dır. Güzel
sesle okumak, onda nihayet bulmuşdur; ve onun mûcizelerindendir; derler. Zebûr
'u okumaya başladımı, dağlardaki kurtlar, kuşlar bile ağlarmış. Davud A.S.'ın
zürriyyetinden onun kadar güzel sesli bir kimsenin yetiştiği rivayet
olunmamışdır.
Bâzıları: «Buradaki
âl'den murâd, şahısdır.» demişlerdir.
Kadî İyâz diyor ki:
«Sesi Kur'ân tertîli ile süslemenin müstehab olduğunda bütün ulemâ müttefikdir.
Ebû Ubeyd bu bâbda vârid olan hadîslerin hüzün ve şevk'e getirmek mânâsına
hamledildiğini söylüyor. Lâhn ile okuma hususunda ulemâ ihtilâf etmişler; imam
Mâlik ile cumhûr-u ulemâ bunu mekruh görmüşlerdir. Çünkü lâhn'la okumak,
Kur'ân'ı gayesi olan huşu' ve tefehhümden hâriç bırakır. Ebû Hanîfe ile
selefden bir cemâat aşk-u şevk'e getirecek şekilde Kur'ân okumayı mubah
görmüşlerdir. Delilleri bu husûsda vârid olan hadîslerdir.
Bir de böyle okumak
rikkate gelmeye, haşyete ve nefisleri, Kur'ân dinlemeye teşvike sebepdir.»
Nevevi, imam Şafiî 'nin
bir yerde: «Lâhn'la Kur"ân okumayı kerih görürüm.>, başka bir yerde
«kerih görmem.» dediğini söyledikden sonra sözüne şöyle devam ediyor: «Ulemâmız
derler ki: İmam Şafii-nin bu mes'elede hiç bir hilafı yokdur. Mesele iki hâlin
ihtilâfından ibâretdir. Kerih gördüğü yerde kelimeyi uzatarak ziyâde veya
noksan sureti ile sözü çığırından çıkarmayı yahut uzatılmıyacak yerde uzatmayı,
idgam lâzım olmayacak yerde idgam yapmak gibi şeyleri; mubah gördüğü yerde ise
hiç bir değişiklik yapılmadan okunan Kur'ân'ı kasdetmişdir.»